Fazilet Şenol / Milliyet.com.tr – Enis Tataroğlu, hayata gözlerini 1978 yılında Gaziantep’te açtı. İlk ve ortaöğrenimi Gaziantep’te tamamlayan Tataroğlu, üniversitede İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümüne yerleşti. Üniversitedeki öğretmenlerinin imkân tanıdığı ölçüde Sanat Tarihi, Alman Edebiyatı ve İktisat gibi diğer alanlarla da ilgilenen Enis Tataroğlu’nun bu hayattaki en büyük tutkusu farklı dil öğrenmek. 45 yaşındaki İngilizce öğretmeni aralarında İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Hırvatça, Sırpça, Boşnakça, Rusça, Yunanca, Latince, Japonca, Ermenice, Farsça ve İbranicenin de olduğu tam 44 dil biliyor. Tataroğlu, hayranlık bırakan tutkusunu anlattı.
TUTKUSU ALMANCA MASAL KİTABIYLA BAŞLADI
Enis Tataroğlu, Almanya’dan temelli olarak taşınan komşusunun ona hediye ettiği Almanca masal kitabıyla dil serüvenine temel attı. Henüz 10 yaşındayken yaptığı Bergama gezisi aslında onun hayatını şekillendirdi. Bergama’da annesinin öğrettiği birkaç İngilizce kelimeyle turistlerle konuşmaya çalışması dil öğrenme tutkusunu alevlendirdi. Lise yıllarına geldiğinde eğitim hayatına devam ettiği Gaziantep’teki Hasan Ali Yücel Lisesi’nde Almanca ve Fransızca eğitim veriliyordu. Enis Tataroğlu, dil öğrenme yolculuğunda ufkunu açan olayı şu sözlerle ifade etti:
“O okulda soy ismini hatırlamıyorum ama bir Dilek abla vardı. Bana Almanca ve Fransızca kitaplar vermişti. Annem kreş müdürüydü ve Dilek abla annemin yanına staja gelirdi. Bana kısıtlı zamanında dil öğretmeye çalışırdı ve o günün koşullarında elde etmesi güç olan bazı kitaplar verirdi. Ona minnettarım. Soy ismini hatırlayamıyorum maalesef ancak dil konusunda ufkumu açtı. Yaklaşık iki yıl kadar bana çaba gösterdi.”
‘YUNANCAYI MÜZİK SAYESİNDE ÖĞRENDİM’
Tataroğlu’na verilen dil kitapları dil öğrenme yolundaki en büyük yoldaşı oldu. İnternetin yaygın olarak kullanılmadığı 90’lı yılların başında İstanbul’dan dil kitapları sipariş eden Tataroğlu’nun ilgilendiği tek şey dil bilim değildi. Türk Nöroloji Derneği ve Türk Psikiyatri Derneği’nde çeşitli çalışmalar yaptı. Sanat tarihi, iktisat, sinema gibi alanlarda yabancı kaynak taramaları da yapan Tataroğlu’nun bir diğer tutkusu ise müzikti.
Müzisyen bir yanı da olan Tataroğlu, İstanbul’da kaldığı bir sene içinde rebetikolar çalan mekanlarda çalışmış, orada Yunanca ve Rumca şarkılar söylemişti. Yunan kültürüne olan ilgisi ise Kazım Koyuncu’dan geliyordu. “Bana göre en iyi dil öğrenme yöntemi de müziktir. Çevremdeki insanlar da farklı dilde bir şarkı duyduklarında bana soruyorlar ‘Bu ne demek’ diye. Müziğe ayrı bir ilgim var” diyen ve okuldaki öğrencilerine de müzisyen yanını göstermeye devam eden Tataroğlu, müziğin dil öğrenme yolundaki etkisini ise şu sözlerle aktardı:
“Yunancayı müzik sayesinde öğrendim. 1999 ve 2000’li yıllarda Radyo D’de Hakan Eren’in ‘Geçmiş Bahar Mimozaları’ programında nostalji müzikler çalardı. Yayınlarda İtalyan ve İspanyol şarkıcıların şarkılarına da yer verilirdi. Duyduğum müziğin dilini merak ederdim. Hakan Eren’in pazar günleri de ‘Akdeniz Esintileri’ diye bir programı daha olurdu. O programda da bol bol Yunan esintileri çalardı. TRT’de ‘Rumeli Saati’ olurdu. O zamanın Boşnak şarkıcılarının şarkıları çalardı. Bu programlar bende merak uyandırdı ve ciddi bir dinamik yarattı. Böylece dil öğrenmek benim için vazgeçilmez bir sevda oldu. Bu programları. hiç kaçırmadan dinlerdim. Hem dili öğreniyordum hem yeni sözlükler duyuyordum hem de yeni kitaplar alıyordum. Bana çok faydası oldu.”
‘KENDİ YÖNTEMİMİ GELİŞTİRDİM’
İngilizce öğretmeni Enis Tataroğlu’nun diğer bir şansı ise 90’lı yılların başında Doğu Almanya’nın dağılmasından sonra Türkiye’ye gelen dil öğretmenleri olmuştu. Dil öğrenmek için 18 gün ila 3 ayın çok iyi bir zaman dilimi olduğunu fark eden Tataroğlu, dil öğrenmenin püf noktalarını da işte bu öğretmenlerden öğrendi ve kendi dil öğrenme yöntemini geliştirdi. Tataroğlu, “O hocaların bana verdiklerini kendi yaşam tecrübem ve olanaklarımla birleştirip yöntem geliştirdim. Böylece artık bir dili 2-3 ayda öğrenebiliyorum. İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, eski Yugoslavya’nın dilleri, Hırvatça, Sırpça, Boşnakça, Rusça, Yunanca, Latince, Japonca, Ermenice, Farsça, İbranice bu dillerden bazıları.” ifadelerini kullanan Tataroğlu’nun zorlandığı ve vaktini alan tek dil Çince oldu.
Enis Tataroğlu için dil çalışmak tam anlamıyla bir sevdaydı. Her yerde dil çalışıyor, okula gittiği yıllarda yarım saat bile olsa dil çalışabilmek için erken kalkıyordu. “Bana Gaziantep’te ‘Düğünde ders çalışan oğlan’ derler. Ben düğüne bile defter kitap götürürdüm. Mesela askerlik arkadaşlarım benim hakkımda ‘İçtima alırken dil öğreniyordu’ derler. Vazgeçilmez oldu benim için. Adeta bir tutku, bir bağımlılık” ifadelerini kullanan Enis Tataroğlu’nun hayallerinden biri ise Almanca gibi Rusça gibi dillerin de müfredatta daha çok yer alması. Tataroğlu, çok fazla dil bilmesine inanamayanların çeşitli çeviri programlarıyla onu test edebileceğini söyledi.
‘KONUYA YALNIZCA MADDİYAT OLARAK BAKMIYORUM’
“23 dil daha öğrenmeyi planlıyorum” diyen Tataroğlu, günümüzde artık konuşulmayan ölü dillerle ilgili Ankara’da bir çalışma yapacağını sözlerine ekledi. Gönüllü olarak birçok alanda çalışmalarını sürdüren Tataroğlu, öğretmenlik mesleğini neden seçtiğini şu sözlerle açıkladı:
“1997 yılında üniversitede öğrenciyken Nöroloji Derneği’nde yaptığımız çalışmalarda, okullarda çocukların öğrenme süreçlerini ve psikiyatrik problemleri olan çocukları incelemek, onlara yardımcı olmak düşüncesi beni öğretmen olmaya itti. Bunun yanı sıra öğretmenlik mesleği diğer ilgilendiğim alanlarda çalışma yapabilmem için de rahat bir zaman sağlıyor. Bununla birlikte çocukları da çok seviyorum. Çocuklara karşı bir merhametim ve ilgim hep vardı. Kendi çocuğum olmadığı için onları kendi çocuğum gibi görüyorum. Evli değilim. Mesleğim, evli olmamamın getirdiği ruhani boşluğu doldurmama yardımcı oluyor. Konuya yalnızca maddiyat olarak bakmıyorum, elimden geldiğince her alanda çalışmalarımı sürdürüyorum.”